3 Temmuz 2013 tarihinde Mısır'da gerçekleşen askeri darbe, ülkeyi yeni bir kaosun içine sürükledi. İç barışı temin etmek, toplumun kutuplaşmasını engellemek ve olası bir iç savaşın önüne geçmek iddiasıyla kendisini meşrulaştırmaya çalışan bu darbe birçok sorunu beraberinde getirdi. Mısır siyaset tarihinin ilk demokratik seçimiyle cumhurbaşkanlığına gelen Muhammed Mursi'ye karşı bilinçli bir itibarsızlaştırma kampanyası düzenlendi. Tahrir devrimiyle birlikte imtiyazlarını kaybetmek istemeyen çevreler, fulul olarak isimlendirilen eski rejim artıkları, girdikleri parlamento, senato ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde önemli bir varlık gösteremeyen liberal, laik, sol ve milliyetçi çevreler ile bazı Kıptilerin koalisyonundan oluşan bir yapı, demokratik yollarla iktidara gelme yöntemini aşamalı bir şekilde devre dışı bırakmaya çalıştılar.
Muhammed Mursi, 26 Haziran 2013 tarihinde iktidara gelişinin yıldönümünde bütün siyasi çevrelerin ve üst düzey devlet ricalinin hazır bulunduğu bir ortamda iki saatlik bir konuşma yaparak bir yıl içinde yapabildiklerini ve yapamadıklarını, karşılaşmış olduğu iç ve dış olumsuzlukları detaylı bir şekilde anlatmıştı. Bu konuşmasında Mürsi, daha fazla siyasi katılım ve işbirliği için de tüm çevrelere diyalog çağrısında bulunarak bir yol haritası teklif etmişti. Bu konuşmanın üzerinden bir hafta geçmeden en ön saflarda Mursi'yi dinleyen ve yer yer alkışlayan Savunma Bakanı ve Genel Kurmay Başkanı General Abdulfettah Sisi, toplumun üçte ikisinin desteğini alan anayasayı fesheden ve Mursi'nin görevine son veren darbeyi gerçekleştirmişti.
Bu darbeyle birlikte Mısır toplumu darbeye destek verenler ve darbeye karşı çıkanlar ekseninde bir kutuplaşmaya doğru sürüklendi. Darbe karşıtları, darbecilerin hiç de tahmin edemedikleri sivil bir direniş sergilediler. Elli gün boyunca başta Kahire'deki Adeviyye ve Nahda Meydanları olmak üzere Mısır'ın sekiz büyük şehrinde sessizce, milyonlarca insanın vakur ve kararlı bir şekilde sağduyuyu elden bırakmadan darbeye karşı tepkilerini dile getirmeleri darbecilerin ve darbe yandaşlarının psikolojisini bozdu. Darbe karşıtlarının bu gösterilerini görmezden gelen, her türlü manipülasyona başvuran ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kullanılan toplam oyların yarısından fazlasını alan bir siyasi hareketin temsilcilerini "terörist "olarak yaftalayan Mısır medyası, gösterilerin dağıtılması konusunda her türlü yola başvurulması gerektiği şeklindeki yayınlarıyla 14 Ağustos'ta gerçekleştirilen katliamı teşvik etmiştir.
Darbe koalisyonu
Askeri darbenin iç ve dış destekçileri ile çanak tutucuları aynı zamanda işlenen ve işlenmeye devam eden bu katliamın sorumlularıdırlar. İçeride medya, ordu, sermaye, fulul, yargı ve sivil politikacılar darbe çağrısında bulunurken dışarıda da Suud rejimi ve Birleşik Arap Emirlikleri Mısır'a yardım vaadinde bulunarak, Batı dünyası da darbeye darbe diyemeyerek yaşanan son katliamların sorumluluğunu paylaşmıştır. Dış çevrelerin tamamı Mısır'daki darbeyi vekilleri aracılığıyla desteklemiştir. Mısır'a bir "demokrasi havarisi" olarak dönen Muhammed Baradey, seçim sandıklarından umduğunu bulamayınca "bir tatlısu demokratı ve liberali" olarak "aydınlanmış despotlara" ümidini bağlamak zorunda kalmıştı. Bunun için de batı başkentlerini dolaşarak orduya destek verilmesini sağlayarak yapılanın bir darbe olmadığına onları ikna etmeye çalışmıştır. Kıpti işadamı Necip Savirs, sahip olduğu medya ve sermaye gücüyle darbeciler arasındaki yerini almıştı. Nasıl ki İran Nusayriler, Baas ve Hizbullah üzerinden Suriye'de mevzi kaybetmemeye çalışıyorsa Suud rejimi de Selefiler, fulul ve Hizbu'n- Nur üzerinden Mısır'da mevzi kazanmaya çalışmış ve söz konusu bu aktörler, Suud'a vekaleten katliamla sonuçlanan bu darbe sürecinin paydaşları olmuşlardır.
Mısır içinden ve dışından çevrelerin katılımıyla oluşturulan bu darbe koalisyonu adına açıklama yapan General Sisi, bir yol haritasından bahsetmiş ancak bu yol haritasının ne olduğu iki ay boyunca muğlak kalmıştır. Darbeye direnen Mısırlılara gösterilere son verilmesi ve yol haritasına uyulması çağrısında bulunulmuş, bu çağrı reddedilince de darbe karşıtları uzlaşmaz ve diyaloga kapalı olmakla itham edilmişlerdir. Katliama gerekçe olarak "kamu düzeni" gösterilmiş ancak aylarca Kahire'nin kalbi olan Tahrir Meydanında devam eden ve başkentin tüm ulaşım ağı merkezini devre dışı bırakan gösteriler için hiçbir zaman "kamu düzeni" gerekçesiyle müdahale edilmemişti. Katliam öncesi Ezher Şeyhi tarafından göstericilere yapılan diyalog çağrısının sonuçsuz kalması da darbeciler tarafından bu katliama bir gerekçe olarak sunulmuştur. Oysaki aynı Ezher Şeyhi darbe koalisyonu içinde yer alarak zaten tarafsızlığını yitirmişti ve darbe karşıtları nezdinde herhangi bir meşruiyeti kalmamıştı.
Darbe karşıtlarının ana omurgasını oluşturan Müslüman Kardeşler Teşkilatı, 1952 yılından itibaren orduyla her türlü imtihanını vermiş, lideri katledilmiş, mensupları asılmış, hapsedilmiş ve sürgüne gönderilmiş sancılı bir geçmişe sahiptir. Darbeden katliama giden bu süreçte de lider kadrosu yeniden tutuklanmış ve bu tutuklu liderlerin çocukları katledilmiştir. Ancak bu sonuncusunu öncekilere göre farklı kılan bir süreç yaşanmaktadır Mısır'da. MK Cemaati, ilk kez darbeye karşı sivil direnişini sürdürerek başta Mısır olmak üzere tüm İslam dünyası adına yeni bir sınav vermekte ve yeni Mısır'ın geleceğini inşa etmektedir. Yeni Mısır'ın yol haritasının işaretleri Mursi tarafından göreve gelişinin birinci yıldönümünde yaptığı konuşma metninde verilmişti. Darbeye direnenler, bu asrın en büyük sivil ve vakur eylemini gerçekleştirerek, darbecilerin yargılandığı, adil bir hukuk sistemin kurulduğu, temiz bir medyanın ortaya çıktığı, helal bir sermayenin filizlendiği, halkına hizmet eksenli bir bürokrasi anlayışının egemen olduğu Yeni Mısır'ın müjdecileri olarak tarihteki yerlerini almışlardır.